ÇAYELİ’NDEN ÖTEYE…
Günlerden
salıydı.Yalnız kalmak istediğini sanmıştı oysa yüreğinde büyüyen bunca
kelimenin sıkı bir yağmurla oluklardan denize dökülmesi için belki birileriyle
sessiz bir yürüyüşü paylaşması gerekiyordu.Sıradan bir kaybediş değildi bu.Bunca
yıl boyunca biriktirdiği bütün para bir anda yokolmuş,düpedüz kandırılmıştı.Ailesine
verdiği sözü de tutamamıştı.Kaloriferli bir ev ve yaz kış güneşi gören büyük
bir apartmanın yüksek katlarından birinde daha güzel bir manzara…Üzerine
giydiği montun cebinde ,geçen hafta sokaktan aldığı kestanelerin kabukları
vardı.Parmaklarının arasında yeniden ve daha küçük parçalara ayrıldılar.Gittikçe
çöken karanlık yüzünden evini özledi.Yavaş adımlarla evinin ,merdivenlerinden
çıkarken kulağındaki müziğin sesini kıstı .Tam anahtarını çıkarttığı sırada,
kapı yavaşça açıldı.Annesi terliklerini kapıya yakın bir yere koydu.Odun
sobasının sıcağı yüzüne çarptı.
Sobanın üzerindeki çaydanlık hiç
bu geceki kadar paylaşmamıştı üzüntüsünü…
……………………………………………………………………..
Günlerden
perşembeydi.İçi içine sığmıyordu.Sabaha kadar gözüne uyku girmemiş,defalarca
baştan,en baştan günü gözden geçirmişti..Yürüyerek gitmeyi tercih ettiği için
önce pişman oldu,sonra açık havanın heyecanına iyi geldiğini farketti.Nihayet iş görüşmesinin yapılacağı ofisteydi…masanın
üzerinde kendinden önce aynı koltukta oturmuş olan belki bir müşteri,belki de
bir başka departman müdürünün yarım bıraktığı soğumuş bir bardak çay
duruyordu..İlk soru tek soruydu…Kendisinden herhangi bir ürün hakkında iki
dakika içinde vurucu bir reklam sloganı yaratması istenmişti.Ofisten çıkarken
insan kaynakları müdürü ,pazartesi 08.00 de işinin başında olmasını söylerken
,gülümsüyordu.
’Cepteki
son bir lira, biraz daha vakit varsa on beş dakika, Galata’da misinanın
ucundadır çay ‘’ diyerek hemen önündeki sehpada duran çay bardağını havaya kaldırmış ve işi kapmıştı.
Haberi
hemen paylaşmalıydı. Herzaman gittikleri
kafede sevgilisini beklerken, kocaman bir cam kupada gelen demli çay hiç bu
kadar ödül gibi görünmemişti gözüne…
…………………………………………………………………………………….
Günlerden
pazartesiydi.Uzun bir gece olmuştu.Hastanelerin yoğun bakım servislerindeki genzi yakan ilaç kokusu ve bekleyenlerin acı dolu
uykusuzlukları günü geceye hapsetmişti yine…İki aydır içerden beklenen iyi
haber gelmemiş ,ağbisinin durumu daha da ağırlaşmıştı.Gençlik günlerini
hatırladı. İki aydır bir kolu yok gibiydi.Yersiz,yurtsuz,dilsiz ve kimsesiz
hissediyordu kendini….Saat öğleden sonra dördü gösterdiğinde beyaz önlüklü
doktor hızlıca ağbisinin bulunduğu servisin koridorundan kendisine doğru yürüdü
ve başınız sağolsun dedi.Cenaze işlemleri halledildikten hemen sonra mezarlıkta
herkes gittiğinde yalnız başına kalmış,sessizce ağlayarak çocukluğunun tüm
güzel günleriyle vedalaşmıştı.Acısını omuzlarına koyarak hızla yağan kar
altında yürüdü ve ayağının altında gıcırdayan ahşap merdivenleri birer birer
çıktı.Çalmadan açılan kapıdan girdiğinde eşi ve çocukları hiç konuşmadan karşıladılar.Herzamanki
koltuğuna oturduğunda kızı bir bardak çay getirdi sessizce…
Küçük kızının elindeki bir bardak
çay ,hiç bu kadar çok kelime
saklamamıştı içinde…
Günlerden
cumartesiydi.Karar vermek zorundaydı ve karar vermek üzereydi.Daha ne kadar
beklemesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu.Ya şirketin teklifini kabul
edecek ve hayatının bundan sonraki kısmını denize uzak ama iyi bir geleceğe çok
yakın olan o ülkede geçirecekti.Ya da beklenen konuşma olsaydı keşke…Çok
sevdiği İstanbul’da martı sesleri eşliğinde ve sevdiği adamla devam etseydi
yoluna..Konuyu kendisi açmak istemediği için ,herzaman gittikleri aydınlık
kafenin karanlık bir akşam üzerinde susmuştu.Eve dönerlerken ince bir yağmur
başlamıştı.Yarın şirkete cevap vermesi gerekiyordu.Ablası bu hafta çocuklarla
birlikte İstanbul’daydı.Evde annesiyle birlikte heyecanla kendisini bekliyor
olmalıydılar..Hiç yorum yapmamışlar ve hayırlısı neyse o olsun demekle yetinmişlerdi.
Yürüyüşleri
iki kişili,sessizlikleri bir asırlık gibiydi.Birden durdular…Söylemek için
yağmurlu bir geceyi beklemiştim dedi genç adam…Ve on gündür yağmur yağmıyordu…
Eve
döndüğünde tam da tahmin ettiği gibi annesi ve ablası çocukları
yatırmış,kendisini bekliyorlardı.Bir sigara yaktı..Derin bir nefes
çekti.Evleniyordu.Güzel haberi vermek için tek bir şey eksikti.
Ablasının çay bardaklarına
yavaşça attığı kaşıkların sesi kulağına hiç bu kadar güzel gelmemişti.
……………………………………………………………………………………………….
Günlerden
cumaydı..Söylemediği şeylerin,bilinmiyor olmasından kimseyi sorumlu
tutamazdı.Çocukluğundan beri böyleydi.Anlatmaz,anlaşılsın
isterdi.Bağırmaz,duyulsun isterdi.Büyüdükçe bunun konuşabilme yetilerinden
dolayı insanlarda gittikçe körelen bir
yetenek olduğunu keşfetti.Hissetseler bile duymak istiyorlardı.Ne aptalca aslında
diye geçirdi içinden.Nihayet uzaktan gördüğü çocukluk aşkı ,içinde kopan
fırtınalardan habersiz,usulca çıktı evden...Saçlarının kokusu bu kadar uzaktan
bile ne kadar sahiciyd..Söyleyemedikleri gemici düğümü gibi birikti boğazında….Taksiye
binmeden son bir kez kafasını kaldırdı genç kadın… herzaman oynadıkları küçük
havuzun yanına baktı son bir kez.Ve sarı taksi hızla uzaklaştı.
Kız
kulesi uzaktan ne kadar yalnız görünüyordu.Hüzün hiç bu kadar içine
işlememişti.Belki de ömür boyu pişman olacağı bir sessizliği ellerine almış ve
cebindeki son bozuklukla bu kusursuz veda sahnesini süslemek istemişti
Yaşlı çaycının getirirken
yarısını tabağa döktüğü bir bardak çay ,hiç
bu kadar paylaşmamıştı yalnızlığını….
…………………………………………………………………………………………………….
Günlerden
çarşambaydı.Uzun süredir bekledikleri halde oğullarından haber
çıkmamış,kaybolduğu geceden bu yana acıları dinmemiş ama umutları da
tükenmemişti.Kendilerine geldiklerinde birçok tanıdık yüzün arasından
seçtikleri beyaz önlüklü kasaba doktorunun endişeli bakışlarına rağmen hemen
ayağa kalkmak istemişlerdi.Bölük çok uzakta olmasına rağmen oğullarının görevli
olduğu karargaha gitmek istiyorlardı.Yaşlı vücutları,kayıbı kabullenmek
istemiyor tam tersine geçit vermez dağlar arasında kaybolmuş askeri, arama
çalışmalarına katılacak gücü bile buluyorlardı kendilerinde.Bütün ısrarlara
rağmen kalktılar ve nerdeyse emir veren bir ses tonuyla askeri birliğin zırhlı
aracına binmek istediklerini söylediler..Acılı anne baba ,oğullarının görev yaptığı karakola doğru yola çıktılar.Soğuğa
ve düşmana rağmen onun yaşadığına inanıyorlardı.Araçtan indiklerinde tüm birlik
onları bekliyordu.Sessiz hıçkırıklar içinde oğulları yaşında onbeş genç
ellerini öptü.Kimse konuşmuyordu.Poyraz Komutan ,askerleri tarafından çok
sevilen biriydi.
Prefabrik
karakolun kömür sobasının üzerindeki demlikten sobaya taşan suyun cızırtsı
duyuldu içerden.Soğukta ve ayaktaydılar.
Bir bardak çay,hiç bu kadar umut
dolu görünmemişti yaşlı kadına….
………………………………………………………………………………………………..
Soğuk
bir Pazar günüydü. Günlerdir durmadan yağan kar yüzünden evden dışarı
çıkamamışlardı.Kızı uzun yıllar önce onaylamadığı bir evlilik yaparak yurt
dışına yerleşmişti.O günden beri eşinin kızıyla yaptığı gizli telefon
konuşmalarını farketmiş fakat hiç soru
sormamıştı. Yıllardır konuşmadığı kızı,torunuyla birlikte ilk kez kendilerini ziyarete
gelmişti.Yenemediği öfkesi yüzünden bir haftadır aynı evin içinde köşe kapmaca
oynamışlardı Kızının ziyareti tam da
şehrin en ağır kışına denk gelmiş yedinci günün sonunda da akşam haberleri
yağışın duracağı müjdesini vermemişti.Biraz hava almak için kendini dışarı
attı.Kızı,torunu ve eşi neşe içinde kocaman bir kardan adamın burnuna havuç
kondurmakla meşguldüler..Birden küçük kız kendisine doğru koştu ve paltosunun
eteklerinden çekti ,küçük kız dedesinin atkısını kardan adama takmak istiyordu.Gözlerinde
çocukluğun verdiği pırıltı içinde yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuş kocaman
kahverengi gözlü bir kız çocuğu kafasını kaldırmış kendine bakıyordu.Elini
tutan küçücük eli şefkatle sıkmadan önce birkaç dakika düşündü.Atkısını kardan
adamın boynuna doladı.Eşi,kızı ve torunu ondan önce eve girmişlerdi.İçeri
girerken çay bardaklarının sesini duydu.Kızı aynı eskisi gibi elindeki yirmi yıllık yuvarlak tepsinin
üzerine üç tane bardak dizmişti.Sıcak çay yüreğindeki buzları çözer gibi oldu.
İçerden
torununun kahkahaları geliyordu.
Yetmiş yaşındaydı ve uzun
yıllardır kar yağarken içtiği bir bardak sıcak çay içini hiç bu kadar
ısıtmamıştı.
Bir
bardak çay üzüntünüzü paylaşır.
Bir
bardak çay ödüldür.
Bir
bardak çay birçok kelimeyi saklar içinde.
Bir
bardak çay sestir.
Bir
bardak çay umuttur.
Bir
bardak çay içinizi ısıtır.
Mutfakta bir demlik çayın dumanı
tütüyorsa yaşıyorsunuz demektir.